30 Mayıs 2007

Prof.İt.Erol ile İcat Çıkarma Seansları #1


Sevgili Bilim Aşıkları;

Baharın içimizi ısıttığı, bilimin gürül gürül aktığı şu günlerde çenesini tutamayanlar için çok güzel iki icatla karşınızdayım. Bendeniz Erol. Sizlere bilimin ve teknolojinin uçlarına götürüp orada bırakmayı planlıyorum. Veplanımdabaşarılıolacağımaeminimtamammı?! Neyse, ne diyordum; boşboğazlar evet.

Sevgili Boşboğaz Teknoloji Aşıkları, bugünkü hedefim sizlersiniz. Artık kırdığınız potları laf arasında kaynatmanın bir yolu var!! Teknoloji lideri Vakko'nun geliştirdiği Otomatik Pot Kıracağı tüm ağzınızdan kaçan lafları çıktıkları anda kırıyor. Dağılan kelimeleri siz toparlayana kadar geçen zamanı da hesaplıyor ayrıca. Günlük, haftalık, aylık, şıllık istatistik de tutan bu aleti cebinizde de taşıyabiliyorsunuz. Hayatınızın her noktasında yakın bir dost gibi kullanabileceğiniz bu aletin ayrıca evler için üretilmiş özel çam devirgeci de bulunmakta. Evdeki telefon hatları üzerinden işleyen bu sanat eserine pot kıracağınızı kullanarak bağlanmak da mümkün.

Daha ağır şartlar için tasarlanmış Otomatik Çam Devirgeci bir aile faciasını önlemenize veya ilişkilerde gereksiz dönüm noktaları yaratmanıza engel olabilecek kapasitedir. Söylediklerinizi sadece dağıtmayıp etrafı tamamen bir başka kaosa doğru sürükleyip konuyu unutturma şansını bile sunuyor. İnanılmaz değil mi sevgili okurlarım? (Öyle tabi)(Değilmi?!)...

Ah hayatımızı kolaylaştıran ve yaşanılabilir hale getiren bu güzellikler bilimin eseri değil midir? Ha bilim değil de nedir bu sorarım size?! Bilimin artık potlarımızı bile bizim için kırdığı 21.yüzyıl adına hepinizi öpüyorum.

İyi günler dilerim.
Prof.İt.Erol

Mete Oroloci ile Hava Duruşu #14


Efenim Merhabalar,

Sizleri özlemedim dersem yalan olur. Sizler için biraz gavuristan gezip oranın havasını koklayıp geldim. Soğuk ve nemli idi havaları. Hala yağmur yağıyor efendim. Siz siz olun kuzeye gitmeyin.

Sıcağın kıymetini henüz haşlanmaya başlamadığımız için keyfini rahatça çıkarabildiğimiz şu günlerde hava durumu tahmini ile sallaması arasında bildirimlerde bulunan kurumlarımız yüzünden belgelerle konuşmanın kıymetinin kalmadığı günlerdeyiz pek sevgili havaseverler. Bu yüzden ben sizlere gönlümden geçen, burundan gelen havayı anlatacağım. Hava nemli bugünlerde. Akşam ha yağdı ha yağacak diye kasılıp duruyoruz. Bir fırtıne çıkıyor ama yağmur yok, şimşek var gökgürültüsü var yağmur yok. Söyledim o kadar global ısınmayalım, merkezi ısınma apartmanlar içindir diye, dinletemedim. Bok varmış efenim sanırım, yağdığını göremediğimiz yağmurlar ama geldiğini yağıp kaçan yağmurlarından anladığımız bir yaz ile daha karşınızdayız.

Tahmin edebileceğiniz gibi bu yaz da sittin senedir (ben diyeyim 30 - siz deyin 35, 3'ün 5'in hesabını yapmayalım) yaşanmış en sıcak yaz olacak. Hatta bununla kalmayacağız aynı dönem içindeki en sıcak kış da olacak. Bu yüzden sanırım Türkler olarak yine göçmeye başlayacağız. Şimdilik içten içe bizi ısıtan havaların minik birer kuplesini bugunlerde de göreceğiz.

Yarın hava günlük güneşlik olacak, damla düşmeyecek. Yaprak kımıldamayacak ve tercihen herkes mayolarla plajlara koşacak. Koşmalılar da çünkü bu güzellikte bir güneşi bir daha haftaya belki göreceğiz. Pazara kadar hava ayak yapacak; bir açıp bir kapayacak olan hava İstanbul'un karakterine uygun olacak. Pazardan sonra biraz daha light kevaşe bir hava daha güzel bir güneş parıldayacak global olarak ısınmanın sonuçları elimizde patlamadığı taktirde.

Valla sayın havaseverler sanırım global olarak ısınmaya karşıyım ben. Her kesin kombisi kendine desem yeridir. neyse ben başınızı daha fazla ağrıtmadan hamağıma döneyim. Yapılması gereken çok önemli bir tembelliğim var. İyi günler efendim.

Mete Oroloci gölgeden bildirdi.

29 Mayıs 2007

Dinlediğimizi Anladık mı? #1


Müziğin kalbinin attığı bereketli Avrupa topraklarından; yapılmış, yapılmakta olan ve yapılacak en özel şarkıları siz yabancı dil bilmeyen ve society içinde, çay partilerinde filan biliyor gibi görünmek için "well that's all..nınhınııtıpıdi !" diye mırıldanıyor gibi yapan mağdur dostlarım için çevirmeye geldim.
Bugün çok sevdiğim ve bana İtalya'da geçirdiğim yılları hatırlatan Dean Martin şarkısıyla başlamak istiyorum.

That's Amore (Desteksiz Emare) *ne alaka demeyin. adam birine aşık olmuş, ama o kadının hareketlerinden 'aha bu da bana aşık' diyemiyor, that's = desteksiz*
in napoli where love is king (napoli'de seven insan neler yapmaz?)
when boy meets girl here's what they say (ve boy boy çocuk yapan kadına burda ne derler?!)
when the moon hits you eye like a big pizza pie (pizzadan payına düşeni alamayınca nasıl bakmıştın bana...)
that's amore
when the world seems to shine like you've had too much wine (kafamız bi dünya olmuştu o şarapları içtiğimiz gece...)
that's amore
bells will ring ting-a-ling-a-ling, ting-a-ling-a-ling (telefonunun melodisini sevmemiştim yalnız)
and you'll sing "vita bella" (hani şu vita bella'yla birlikte dansettiğiniz)
hearts will play tippy-tippy-tay, tippy-tippy-tay (tıpkı bir gay tarantula gibi parmaklarınızla masada tempo tuttuğunuz o melodiyi)
like a gay tarantella
when the stars make you drool just like a pasta fazool (yıldızların yön değiştirince durulmuştun,
that's amore ama pastaları yemeye devam ediyordun)

when you dance down the street with a cloud at your feet (dağdan bir kız iniyordu döne döne,
you're in love 1000 fit yüksekten gelen bir kız)

when you walk down in a dream but you know you're not (olmayacağını bildiğimiz rüyalara
dreaming signore inanmıştık, singapur'a gidecektik...)
scuzza me, but you see, back in old napoli (kusura bakma ama, napoli'de işler böyle yürümez)
that's amore

Çeviren - Dolayan :
Devriye Dokuzsekizlik

Desture Hanım ile Hastrolocik Saatler #14


Cehennemsel zindanların kör karanlıklarında geçirilmiş emsalsiz bir yalnızlık gibin yüreğimi deşen uzun aranın ardından yine önünüzde, arkanızda, sağınızda ve solunuzda sobeyim bebeğim. Desture ben.
Bilmem benim engin bir okyanus gibi uçsuz (uçsuz dedimse verisiz dayanaksız filan sanmayın, size ulaşmadan önce kaç tane gastenin ilavesini okuyorum hayatım) burçsal bilgilerimi paylaşmanın inanması güç huzur ve mutluluğuna nail olamadan bir ömrü bırak, hadi onu koy bir kenara, birkaç ayı nasıl geçirebildiniz ama, amaaa... artık bunların bir önemi yok. Yine ve yeniden başlıyorum.
Ben yokken meydan Akrep'lere kaldı, bunun duyumlarını almadım sanıyorsanız şapşal bir su samuru kadar yamuluyorsunuz demektir canım. Neden mi? Çünkü itiraf ediyorum, ben de akrebim ayol. Resimlerimden dahi anlaşılacağı gibi, dibinin görünmesi nâmümkün bir foseptik çukuru kadar kara ve mânidar bakışlarımın altında yatan, o ki, ilk bakışta düşüncesiz bir öküzün uykulu bakışları gibi gelen, fakat tanıdıkça kabak çiçeği gibi açılacağının sinyalini de önceden verecek kadar sosyal ilişkiden yoksun kalmış diğer akreplerin aksine, artık kendiminkini tarif edecek üslup bulamadığım için keseceğim cinsten bir bakış tarzım vardır yani.
Şimdi meydan onlara kaldı dedimse; baharın o iç ısıtan, yay gevşeten sufle formatından çıkıp iç yakan ve göt gevşeten, hadsiz derecede nemli bir yaza girdiğimiz süre zarfınca çok da diş kovuğu doldurur hareketler yaptıklarını sanmayın. Hâlen hiç değişmeyen karamsarlık ve belirsizlik döngülerinde dönmekte, durmaksızın denyolaşmakta ve civardaki eşin dostun da keyfini kaçırmaktalar.
İkizler burcu olan, olduğunu sanan veya olmayıp da öyle olduklarını iddia edenler ise bir neş'e ve coşku içersinde, her biri teker teker yaklaşan doğumgünlerini plânlıyor, "kimi çağırsam da arkadaşının arkadaşını da getirse de danışsak, gönül eğlendirsek, böyle de avangard bir doğumgünü yaşamış olup 2 hafta boyunca cümle aleme anlatıp 'abi bi içmişim ki götümü orda bıraktım, mekânı arayıp not bıraktım, bugün gidip alcam yeaa' diye böbürlensem" hayalleri kuruyor bebeğim.
Bu hayat böyle geçmez, onu da söyliyim. Hadi bay.